Bir Hilal Bin Güneş
"Hava epey kararmış,sesler kesilmişti.Henüz dünyaya geleli kaç yaz olmuştu ki? Hafif bir meltem şöyle yüzünü okşayıp geçti.Arkadaşı Hasan'a baktı.Yorgunluktuntan bitap düşmüş,uyuya kalmıştı.Açlardı,ekmek yoktu.Üşüyorlardı,giyecek yoktu.Henüz karanlıklarını aydınlatabilecekleri bir gaz lambalaları bile yoktu.Düşman bombardımanı kesmişken göğe kaldırdı başını.Belki bu gökkubbeyi son görüşüydü.Cebindeki mendili çıkardı.Avuç içi kadar bile olmayan 2 tanecik incir vardı.Hepsini yiyemezdi.Bu savaşta iki incir yemek keyif işiydi.Hasan'ı dürtü.Seslendi.İçini bir korku yeli aldı.
"-Hasan!"dedi..."
Annesi kapıyı açıp oğluna baktı.Şaşırtılası bir durum,oğlu kitap okuyordu.
"_Ne okuyorsun bakayım?"dedi.
"_Ödev için Çanakkale Savaşı." dedi.Halbuki ödev için değildi.Sayfaları biraz daha karıştırdı.Akif'in Çanakkale Destanı'yla karşılaştı.Okumaya başladı.
"Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,"
Duraksadı.Sanki biraz da ürperdi.Gözüne şu dizeler ilişti:
"Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi."
Bu cümlede onu düşündüren,belki yattığı yerden bunları okuduğu için onu utandıran bir şeyler vardı.
"-Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi." Dedi tekrar.Kafasının içinde bu cümle döndü durdu.Gözleri son mısralara kaydı.
"Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber." Yutkundu.Altından kalkamayacağı kadar ağır cümlelerdi.Tarih anlatan,şehit ağıtını hissettiren cümlelerdi.Biraz daha üstlere baktı.Gözüne ilişen cümleler şunlardı:
"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer." Akif ne güzel anlatmıştı, o pâk alınlıları.Ecdâdını düşündü.Benliğindeki,varoluşundaki şehitlerini.Ne muazzam bir vatan aşkıydı onlardaki.Bir iki satır atladı.
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın."
"_Sığdıramazdık" dedi.Yatttığı yerden doğruldu.Okumayarak çok şey kaybettiğini farketmişti.Pencereye doğru ilerledi.Usulca açtı.Başını kaldırıp gökkubbeye baktı.Tıpkı kitaptaki gibi...Ancak yanında Hasan yoktu.Asumanı son görüşü de değildi...
"-Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi." dedi tekrar.Ecdâdından ancak bu kadar utanılırdı.
"-Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!" artık bu cümledeki güneşleri biliyordu.Akif'in içindeki vatan sevgisi bu dizelerle bir Türk gencinde tomurcuk açmıştı.Bir gecede içinde binlerce güneş bir hilal için doğmuştu.
"-Hasan!"dedi..."
Annesi kapıyı açıp oğluna baktı.Şaşırtılası bir durum,oğlu kitap okuyordu.
"_Ne okuyorsun bakayım?"dedi.
"_Ödev için Çanakkale Savaşı." dedi.Halbuki ödev için değildi.Sayfaları biraz daha karıştırdı.Akif'in Çanakkale Destanı'yla karşılaştı.Okumaya başladı.
"Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,"
Duraksadı.Sanki biraz da ürperdi.Gözüne şu dizeler ilişti:
"Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi."
Bu cümlede onu düşündüren,belki yattığı yerden bunları okuduğu için onu utandıran bir şeyler vardı.
"-Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi." Dedi tekrar.Kafasının içinde bu cümle döndü durdu.Gözleri son mısralara kaydı.
"Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber." Yutkundu.Altından kalkamayacağı kadar ağır cümlelerdi.Tarih anlatan,şehit ağıtını hissettiren cümlelerdi.Biraz daha üstlere baktı.Gözüne ilişen cümleler şunlardı:
"Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer." Akif ne güzel anlatmıştı, o pâk alınlıları.Ecdâdını düşündü.Benliğindeki,varoluşundaki şehitlerini.Ne muazzam bir vatan aşkıydı onlardaki.Bir iki satır atladı.
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni târîhe" desem, sığmazsın."
"_Sığdıramazdık" dedi.Yatttığı yerden doğruldu.Okumayarak çok şey kaybettiğini farketmişti.Pencereye doğru ilerledi.Usulca açtı.Başını kaldırıp gökkubbeye baktı.Tıpkı kitaptaki gibi...Ancak yanında Hasan yoktu.Asumanı son görüşü de değildi...
"-Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi." dedi tekrar.Ecdâdından ancak bu kadar utanılırdı.
"-Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!" artık bu cümledeki güneşleri biliyordu.Akif'in içindeki vatan sevgisi bu dizelerle bir Türk gencinde tomurcuk açmıştı.Bir gecede içinde binlerce güneş bir hilal için doğmuştu.
Yazım yanlışlarına değinecek olursak yazının hoş üslubunu kırmış olacağız. Bu nedenle o konudan söz etmek istemiyorum. Hikaye başlangıç ve bitiş olarak gayet tutarlı ve ilgi çekici olmuş. Şiirle beslenmiş ve böylece şiirden destek almış. Hikayede kullanılan dil, sokak jargonundan uzak ve kitaplardan terbiye almış. Nitekim bir hikayeyi; "muhtevası" ne kadar temsil ediyorsa kullanılan dil de o kadar temsil eder. Fakat olay örgüsü bakımından doyuma ulaştırmayan bir metin olmuş. Yardımcı olaylarla veya derinlemesine betimlemelerle bu kusur giderilebilirdi. Dolayısıyla tasviri söz konusu edersek bu metin sınıf atlamak için biraz daha çaba sarf etmeli. Hikayenin kurgusunun aidiyeti konusunda şüpheci davranılabilirdi fakat önceki yazı(lar)ında tecrübe ettiğimiz üzere, bu kurgu bu yazara aittir çıkarımına varıyoruz. Her şeyden mühimi "yazmak" eyleminin icrası için "okumak" eyleminin icbarına gerek olduğunun farkına varılmış bir hikaye okumuş olduk. Zaman geçiyor ve kalem güçleniyor. Saygı, tebrik ve devamlılık temennilerimle...
YanıtlaSil