Haksızlığın Yenilgisi
Dışarıdan bakınca biri diğerinden daha şanslıydı. Ama işin iç yüzü hiç de öyle değildi.
Melisa, 8 yaşında ailesini kaybetmiş, iki yıl önce akrabaları tarafından yetiştirme yuduna yerleştirilmişti. Şimdi orada yaşıyordu. Kendini acı ve zorlu bir hayatın beklediğindan habersiz...
Ailesini kaybetmiş olmasının bir sonucu olarak arkadaşları tarafından sürekli itilip kakılıyor, aşağılanıyordu. Artık onlar arasında ezilip büzülen bir çocuk olmuştu.
Her ikisi de aynı yaştaydı. Hem akraba hem sınıf arkadaşıydılar. Diğer arkadaşları gibi Melisa da İdil'e bakınca imreniyordu. İdil Melisa'dan hep bir adım öndeydi (?). Çok güzel kıyfetleri, her gün farklı şekilde yapılan saçları vardı. Ayrıca her gün evinden, annesinin yaptığı kek ve böreklerden getirirdi. Her çocuk onun gibi olmak istiyordu. Ne kadar şanssız olduğunu sürekli kendine hatırlatıyordu Melisa. Sonuçta onu pahalı kıyafetleri ve saçlarını yapabilecek biri yoktu. Saçlarını hep ensesinden bağlayıp giderdi. Ama nereden bilebilirdi ki bu kıyafetlerin kendi hakkı olduğunu.
2 yıl önce, İdil' in ailesi batmanın eşiğine gelmiş ve tek yakın akrabaları olan amcasının oğlundan yani Melisa' nın ailesinden geri ödemek şartıyla para istemişti. Bu para Melisa ve ailesinin tek güvencesiydi,bu yüzden vermek istemediler. Kısa bir süre sonra Melisa' nın ailesi bir trafik kazasında ölünce Melisa' ya kalan mirası onun üzerinden, kendi üzerlerine geçirmişti İdil' in ailesi. Melisa bunu yurdunun müdüründen öğrenmişti. Ayrıca sadece onun hakkını değil, başkalarının hakkını da gasp ediyorlardı. Bu da yetmiyormuş gibi bir de kirli işlere bulaşmışlardı. Onların neden böyle yaptıklarını anlayamıyordu Melisa. İnsanlar neden böyle bir şey yaparlardı ki? Ama olmuştu işte.
Neyin ne olduğunu anlayabileceği 15' li yaşlarında aklını başına alıp düşündüğü zaman her şeyin farkına varmıştı. Artık her şeyi kavrayabiliyordu. Ama daha 15 yaşındaydı. Ne yapabilirdi ki? Yapabileceği tek şey, yapılanların karşılıksız kalmaması için okumak ve kendi sözünü söyleyip dinleten biri haline gelmekti. Ne de olsa zamanında çok ezmişlerdi Melisa' yı. Bıkmıştı artık…
Ve işte o an. Kendi sözünü söylediği an. Başarmıştı Melisa. Herkese ve her şeye rağmen. Yapması gerekeni yapmıştı. Her istediğini elde etmiş, eski halinden eser kalmamıştı. Türkiye' nin hatırı sayılır iş kadınlarından olmuştu. Artık kimse ona dokunmaya cesaret edemezdi, kimse karşısında duramazdı. Hadi bir dursunlar. Herkesi ezip geçecekti bir zamanlar kendine yapıldığı gibi.
Hakkı aramış, herkesten hakkını almıştı. Hayatı boyunca zalimlere düşman, haksızlığa uğramışlara dost olacağını bir kez daha hatırlatmıştı kendine.
İdil ve ailesine gelince, İdil bir baltaya sap olamamış, liseyi bitirdikten sonra evlenmiş, sorunlu bir evlilikten sonra boşanmış ve bir başına kalmıştı. Ailesi de kalkıştığı kirli işlerden dolayı hapse girmiş ve ömür boyu mahkum edilmişlerdi.
Hak yerini bulmuştu.
Melisa, 8 yaşında ailesini kaybetmiş, iki yıl önce akrabaları tarafından yetiştirme yuduna yerleştirilmişti. Şimdi orada yaşıyordu. Kendini acı ve zorlu bir hayatın beklediğindan habersiz...
Ailesini kaybetmiş olmasının bir sonucu olarak arkadaşları tarafından sürekli itilip kakılıyor, aşağılanıyordu. Artık onlar arasında ezilip büzülen bir çocuk olmuştu.
Her ikisi de aynı yaştaydı. Hem akraba hem sınıf arkadaşıydılar. Diğer arkadaşları gibi Melisa da İdil'e bakınca imreniyordu. İdil Melisa'dan hep bir adım öndeydi (?). Çok güzel kıyfetleri, her gün farklı şekilde yapılan saçları vardı. Ayrıca her gün evinden, annesinin yaptığı kek ve böreklerden getirirdi. Her çocuk onun gibi olmak istiyordu. Ne kadar şanssız olduğunu sürekli kendine hatırlatıyordu Melisa. Sonuçta onu pahalı kıyafetleri ve saçlarını yapabilecek biri yoktu. Saçlarını hep ensesinden bağlayıp giderdi. Ama nereden bilebilirdi ki bu kıyafetlerin kendi hakkı olduğunu.
2 yıl önce, İdil' in ailesi batmanın eşiğine gelmiş ve tek yakın akrabaları olan amcasının oğlundan yani Melisa' nın ailesinden geri ödemek şartıyla para istemişti. Bu para Melisa ve ailesinin tek güvencesiydi,bu yüzden vermek istemediler. Kısa bir süre sonra Melisa' nın ailesi bir trafik kazasında ölünce Melisa' ya kalan mirası onun üzerinden, kendi üzerlerine geçirmişti İdil' in ailesi. Melisa bunu yurdunun müdüründen öğrenmişti. Ayrıca sadece onun hakkını değil, başkalarının hakkını da gasp ediyorlardı. Bu da yetmiyormuş gibi bir de kirli işlere bulaşmışlardı. Onların neden böyle yaptıklarını anlayamıyordu Melisa. İnsanlar neden böyle bir şey yaparlardı ki? Ama olmuştu işte.
Neyin ne olduğunu anlayabileceği 15' li yaşlarında aklını başına alıp düşündüğü zaman her şeyin farkına varmıştı. Artık her şeyi kavrayabiliyordu. Ama daha 15 yaşındaydı. Ne yapabilirdi ki? Yapabileceği tek şey, yapılanların karşılıksız kalmaması için okumak ve kendi sözünü söyleyip dinleten biri haline gelmekti. Ne de olsa zamanında çok ezmişlerdi Melisa' yı. Bıkmıştı artık…
Ve işte o an. Kendi sözünü söylediği an. Başarmıştı Melisa. Herkese ve her şeye rağmen. Yapması gerekeni yapmıştı. Her istediğini elde etmiş, eski halinden eser kalmamıştı. Türkiye' nin hatırı sayılır iş kadınlarından olmuştu. Artık kimse ona dokunmaya cesaret edemezdi, kimse karşısında duramazdı. Hadi bir dursunlar. Herkesi ezip geçecekti bir zamanlar kendine yapıldığı gibi.
Hakkı aramış, herkesten hakkını almıştı. Hayatı boyunca zalimlere düşman, haksızlığa uğramışlara dost olacağını bir kez daha hatırlatmıştı kendine.
İdil ve ailesine gelince, İdil bir baltaya sap olamamış, liseyi bitirdikten sonra evlenmiş, sorunlu bir evlilikten sonra boşanmış ve bir başına kalmıştı. Ailesi de kalkıştığı kirli işlerden dolayı hapse girmiş ve ömür boyu mahkum edilmişlerdi.
Hak yerini bulmuştu.
Yorumlar
Yorum Gönder