Hayat İzleri
Gerçeklerle karşı karşıyaydım. Umudumun bittiği,gözlerimde ki perdenin kalktığı anlarla burun buruna gelmiştik. Bugüne kadar o kadar farklı hayatlara rağmen kendi hayatıma isyan edişim için üzülüyordum sadece. Hayatın bana attığı en büyük tokadın acısı sürüyor üzerimde.
Sıradan bir güne uyanmıştım. Sınav stresi,okul yoğunluğu ve bir kaç sorunun etkisiyle hayli sinirliydim. Akşam vakitleri annem eve yeni gelmişti. Bir kaç tartışma sonunda işler iyice karıştı. Ve o an ki sinirle bir hışım evden çıktım. Sokağın ortasında o temiz havayı ciğerlerime kadar doldurmuştum. Eve gidemeyeceğim aşikar ortadaydı. Yanımda ne bir telefon ne de numara. Güç bela hatırladığım numarayla arkadaşım Esra'yı aradım. Sağ olsun evine aldı beni. Sabah olunca eve gideceğimi bal gibi de biliyordum. Ama işte öfkeyle kalkan zararla oturur ya benimki de öyle oldu. İşler hiç de tahmin ettiğim gibi gitmedi. Sabah annemin yanına gittim. Kadın perişan olmuş meraktan. Polislere kadar herkes beni arıyormuş. Bir şekilde durumu izah ettim. Sonrasın da aramayı durdurmaları için babamla karakola gittik. Sadece ifade verip döneriz derken durumlar çok daha farklı hale geldi.
Karakol ortamı zaten insanı çok kötü bir baskıya giriyor. İfademi yazılı ve sözlü olarak teslim ettim. Tam babamın yanına gidecekken karşımda bir kadın beni bekliyordu. O ana kadar 'Sonunda bu da bitti.' derken gelen kadının avukatım olduğunu öğrendim. Babamla o kapıdan çıkma sevincini yaşayamadan beni kuruma teslim edeceklerini söylediler. 'Ne kurumu?' demeye fırsat kalmadan Çocuk Esirgeme'den geldiklerini söylediler. Henüz babamın yüzünü görmeden kurumda buldum kendimi. Bir kaç imza ve son olarak o kapıdan içeriye girdim. Belki şuan içinizden 'Bunda abartılacak ne var?' diye düşünüyor olabilirsiniz fakat orada ki hayat hiçte görüldüğü gibi değil. Derler ya 'Yaşamadan kimse anlayamaz.' diye işte aynen öyle.
Benim dışımda iki kız daha vardı. İkisinin hayatı da benim olduğum hayattan bambaşkaydı. Birisi öz babasından gördüğü şiddetle alınmıştı kuruma. Sırf üç kardeşi yurtta büyümesin diye şikayetçi olmamış babasından. Bu zaten ayrı bir fedakarlık ama kızın bunları anlatırken gözlerinizi görseydiniz o babayı bile özlediğini çok net anlardınız. Diğer kız öz anne ve üvey babayla büyümüş. O da şiddet sonucu ailesinden alınmıştı. İkisinin de ortak tek noktası kaçtıklarına dair olan pişmanlıktı anladığım kadarıyla. Ve üçümüzden ortak tek noktası hatta tek hedefi oradan çıkıp ailemize,akrabalarımıza ulaştırılmamızdı. Ben bir gün bile oraya tahamül edememiştim. Nezarethaneden tek farkı evin içinde serbest olmamızdı. Ama o kızlar benim bir gün bile dayanamadığım yere bir hafta belki on gün katlanmışlardı.
Dünyada yada ülkemizde sevginin,mutluluğun,huzurun ve en önemlisi de aile duygusunun adil olmadığını bir kez daha farkında varmıştım. Bana orada söylenen en güzel sözdü belki de bu:'Benim ailem hiç olmadı. O akşam yemeğine hiç birlikte oturamadık. Sen ailenin kıymetini bil,asla onları karşına alma bırak önünde dursunlar. Onların sevgisine sevgi besle başka bir duygu değil. Senin yerinde olmak isteyen binlerce çocuk var.' İşte bu sözden sonra anladım gerçekleri. Şu dünyada bile milyonlarca farklı hayatın olduğunu ve ne kadar adil görünse de tamamen yalandan, göz boyamadan ibaret bir dünyada yaşadığımızın farkına vardım. Her ne olursa olsun ailenizi sevin,onların yanında olun. Ve şundan emin olabilirsiniz; hiç bir sofra kendi sofranız gibi değil. Bir şeylerin farkına varın ve yaşadığınız hayata şükretmeyi sakın unutmayın.
Sıradan bir güne uyanmıştım. Sınav stresi,okul yoğunluğu ve bir kaç sorunun etkisiyle hayli sinirliydim. Akşam vakitleri annem eve yeni gelmişti. Bir kaç tartışma sonunda işler iyice karıştı. Ve o an ki sinirle bir hışım evden çıktım. Sokağın ortasında o temiz havayı ciğerlerime kadar doldurmuştum. Eve gidemeyeceğim aşikar ortadaydı. Yanımda ne bir telefon ne de numara. Güç bela hatırladığım numarayla arkadaşım Esra'yı aradım. Sağ olsun evine aldı beni. Sabah olunca eve gideceğimi bal gibi de biliyordum. Ama işte öfkeyle kalkan zararla oturur ya benimki de öyle oldu. İşler hiç de tahmin ettiğim gibi gitmedi. Sabah annemin yanına gittim. Kadın perişan olmuş meraktan. Polislere kadar herkes beni arıyormuş. Bir şekilde durumu izah ettim. Sonrasın da aramayı durdurmaları için babamla karakola gittik. Sadece ifade verip döneriz derken durumlar çok daha farklı hale geldi.
Karakol ortamı zaten insanı çok kötü bir baskıya giriyor. İfademi yazılı ve sözlü olarak teslim ettim. Tam babamın yanına gidecekken karşımda bir kadın beni bekliyordu. O ana kadar 'Sonunda bu da bitti.' derken gelen kadının avukatım olduğunu öğrendim. Babamla o kapıdan çıkma sevincini yaşayamadan beni kuruma teslim edeceklerini söylediler. 'Ne kurumu?' demeye fırsat kalmadan Çocuk Esirgeme'den geldiklerini söylediler. Henüz babamın yüzünü görmeden kurumda buldum kendimi. Bir kaç imza ve son olarak o kapıdan içeriye girdim. Belki şuan içinizden 'Bunda abartılacak ne var?' diye düşünüyor olabilirsiniz fakat orada ki hayat hiçte görüldüğü gibi değil. Derler ya 'Yaşamadan kimse anlayamaz.' diye işte aynen öyle.
Benim dışımda iki kız daha vardı. İkisinin hayatı da benim olduğum hayattan bambaşkaydı. Birisi öz babasından gördüğü şiddetle alınmıştı kuruma. Sırf üç kardeşi yurtta büyümesin diye şikayetçi olmamış babasından. Bu zaten ayrı bir fedakarlık ama kızın bunları anlatırken gözlerinizi görseydiniz o babayı bile özlediğini çok net anlardınız. Diğer kız öz anne ve üvey babayla büyümüş. O da şiddet sonucu ailesinden alınmıştı. İkisinin de ortak tek noktası kaçtıklarına dair olan pişmanlıktı anladığım kadarıyla. Ve üçümüzden ortak tek noktası hatta tek hedefi oradan çıkıp ailemize,akrabalarımıza ulaştırılmamızdı. Ben bir gün bile oraya tahamül edememiştim. Nezarethaneden tek farkı evin içinde serbest olmamızdı. Ama o kızlar benim bir gün bile dayanamadığım yere bir hafta belki on gün katlanmışlardı.
Dünyada yada ülkemizde sevginin,mutluluğun,huzurun ve en önemlisi de aile duygusunun adil olmadığını bir kez daha farkında varmıştım. Bana orada söylenen en güzel sözdü belki de bu:'Benim ailem hiç olmadı. O akşam yemeğine hiç birlikte oturamadık. Sen ailenin kıymetini bil,asla onları karşına alma bırak önünde dursunlar. Onların sevgisine sevgi besle başka bir duygu değil. Senin yerinde olmak isteyen binlerce çocuk var.' İşte bu sözden sonra anladım gerçekleri. Şu dünyada bile milyonlarca farklı hayatın olduğunu ve ne kadar adil görünse de tamamen yalandan, göz boyamadan ibaret bir dünyada yaşadığımızın farkına vardım. Her ne olursa olsun ailenizi sevin,onların yanında olun. Ve şundan emin olabilirsiniz; hiç bir sofra kendi sofranız gibi değil. Bir şeylerin farkına varın ve yaşadığınız hayata şükretmeyi sakın unutmayın.
Yorumlar
Yorum Gönder