Kaygılar.. Onlar da Gitmiş Olsalar Gerek?
Her zamankinden farksız bir sabah olacak diye düşünürken, her zamankinden biraz farklı hayallerle uyuyakalmışım. Kısa bir uyku serüveninden sonra nihayet çaldı alarm. Yeni bir gün, yeni umutlar, yeni imkanlar, yeni gerçekler derken çayın altını açmışım bile..
Gözlerim kurumuş olsa gerek soğuktan ki gözlerimi zar zor açabiliyorum.. Çayın kaynamasını beklerken, çaydanlığın çıkarttığı hafif ıslık dışarının sessizliğini bozuyor. Hava dikkatimi çekiyor öncesinde, yağmur çiseliyor hafif bi' rüzgar eşliğinde. İnsan bu denli huzuru başka hiçbir şeyde bulamaz diye geçiriyorken içimden kafamı aşağı eğiyorum biraz. Ortalığın bomboş oluşu dikkatimi çekiyor. "Haberim yokken sokağa çıkma yasağı mı geldi lan acaba.." diye içimden geçirirken çayın demini koyuyorum. Dışarıdan gelen aydınlık yettiği için ışığı açmaya tenezzül etmemiştim, ama televizyonun bulunduğu oda biraz daha karanlık olsa gerek ki açma girişiminde bulunuyorum. Fakat ortalıkta ne yanan bir lamba var, ne de elektrik.. Tabii bu durum beni iyice meraklandırıyor. Telefondan geceden itibaren gerçekleşen olaylara/haberlere bakıyorum ama sonuç yine hüsran. Sosyal paylaşım siteleri, çok-oyunculu oyunlar; hepsi bomboş.. Derken internet bağlantım da kesiliyor ve ardından şebeke.. Hayatım rutinlerden ibaret olduğu için önce bi' boşlukta hissediyorum kendimi. Daha sonra arıza vardır diyerek okula gitmekten vazgeçip biraz daha uyumak için yatağın yolunu tutuyorum...
Kısa bir şekerlemenin ardından yağmurun istifini bozmaksızın toprağa çarpış sesi kulaklarımda canlanıyor. Yavaş yavaş kalkıyorum, ışıkları açarak değişen bir şey var mı diye kontrol ediyorum ama sonuç bir öncesinden farklı değil.. Telefonuma bakıyorum orada da durum aynı mı acaba diye fakat onun da şarjı bitmiş.. Salonda eski bi' duvar saatinin olduğu aklıma geliyor. Saate bakmak için salona gidiyorum, saat dokuzu yirmialtı geçiyor. Kısacası yaklaşık üç buçuk saattir uyuyordum. İnsanların artık ayaklanmış, araçların ise hareket halinde olması gerekiyor diye düşünüp pencereye doğru yaklaşıyorum. Güneş hafif hafif kendini göstermeye başlamış; biraz somut, biraz soyut bi' gökkuşağı da belirmiş gökyüzünde. Fakat yerde yine kimseler yok.. Kafam "Acaba" lar ile dolup taşıyor. Sinirlenip karşı komşunun kapısını tıklatıyorum, bakan yok. İyice çaresizlik bastırmış olacak ki şuursuzca kapıyı yumruklamaya başlıyorum, bakan yok... Tüm apartmandaki kapılara aynı hasarı verdikten sonra bitkin bir şekilde eve geliyorum. Üstümü değiştirip, paltomu alıp evden koşar adımlarla çıkıyorum. Fakat nereyi gezersem gezeyim, nereye bakarsam bakayım bomboş.. "Sanki herkes yok olmuş gibi?" diye içimden geçirirken saatler sonra farkediyorum ki gerçekten de öyle... Merkezî yerlere doğru yavaş yavaş yürürken sağ tarafta gözüme bir "Araç Kiralama" mağazası çarpıyor. Camı kırıp, en lüks aracın anahtarlarını alıyorum ve koyuluyorum tekrardan yola. Her şeyden kötüsü koskoca şehir üstüme geliyor... Yaklaşık onyedi ay kadar gönlüme esen her şeyi istisnasız yapıyorum. Helikopter sürüşünü öğrenmekten, hangi silahın mermi kalibresinin hangi malzemeyi daha rahat deleceğine; Pentagon'daki gizli dosyaların içeriklerine, yeraltı üslerinde saklananlara.. Dediğim gibi istisnasız her şeye.. Fakat ne kadar çabalasam da, hatta her ülkedeki en yüksek frekans sahibi radyo vericilerinden tüm ülkeye tek tek mesaj yollasam da gerçekten hiçbir canlının kalmadığını anlıyorum sonunda. Yani artık ne rekâbet var, ne de yaşam amacı. Dilediğin her şeyi yapabiliyorsun, ama hepsini tadabilmek için o kadar çok zamanın olmuş ki her şeyden sıkılmışsın. Her şey rutinleşmiş yine. İnsanoğlunun yüzde yetmişbeşi gereksiz mahlûklar idi belki de; ama onlara bile muhtaç hisseder oluyorsun..
Açıkçası her şeyin rutinleştiği ve amacınızın yavaş yavaş soyutlaşma yolunda ilerlediği bir düşünce içerisinde varolmak istemez kimse. 6 milyar insan n'asıl yok olur, nereye gider muamma. Eğer ki öyle bir şey olursa bunu sorgulamayız zaten. Bugünlerde de öyle yapmıyor muyuz sanki... Bu arada unutmadan; sınav, iş bulma, evlenme, çocuk sahibi olma ve diğer tüm gereksiz kaygılarınız.. gittiler. Tek başınıza kafanıza sıkmadığınız sürece uzun uzadıya yaşayabilirsiniz...
Gözlerim kurumuş olsa gerek soğuktan ki gözlerimi zar zor açabiliyorum.. Çayın kaynamasını beklerken, çaydanlığın çıkarttığı hafif ıslık dışarının sessizliğini bozuyor. Hava dikkatimi çekiyor öncesinde, yağmur çiseliyor hafif bi' rüzgar eşliğinde. İnsan bu denli huzuru başka hiçbir şeyde bulamaz diye geçiriyorken içimden kafamı aşağı eğiyorum biraz. Ortalığın bomboş oluşu dikkatimi çekiyor. "Haberim yokken sokağa çıkma yasağı mı geldi lan acaba.." diye içimden geçirirken çayın demini koyuyorum. Dışarıdan gelen aydınlık yettiği için ışığı açmaya tenezzül etmemiştim, ama televizyonun bulunduğu oda biraz daha karanlık olsa gerek ki açma girişiminde bulunuyorum. Fakat ortalıkta ne yanan bir lamba var, ne de elektrik.. Tabii bu durum beni iyice meraklandırıyor. Telefondan geceden itibaren gerçekleşen olaylara/haberlere bakıyorum ama sonuç yine hüsran. Sosyal paylaşım siteleri, çok-oyunculu oyunlar; hepsi bomboş.. Derken internet bağlantım da kesiliyor ve ardından şebeke.. Hayatım rutinlerden ibaret olduğu için önce bi' boşlukta hissediyorum kendimi. Daha sonra arıza vardır diyerek okula gitmekten vazgeçip biraz daha uyumak için yatağın yolunu tutuyorum...
Kısa bir şekerlemenin ardından yağmurun istifini bozmaksızın toprağa çarpış sesi kulaklarımda canlanıyor. Yavaş yavaş kalkıyorum, ışıkları açarak değişen bir şey var mı diye kontrol ediyorum ama sonuç bir öncesinden farklı değil.. Telefonuma bakıyorum orada da durum aynı mı acaba diye fakat onun da şarjı bitmiş.. Salonda eski bi' duvar saatinin olduğu aklıma geliyor. Saate bakmak için salona gidiyorum, saat dokuzu yirmialtı geçiyor. Kısacası yaklaşık üç buçuk saattir uyuyordum. İnsanların artık ayaklanmış, araçların ise hareket halinde olması gerekiyor diye düşünüp pencereye doğru yaklaşıyorum. Güneş hafif hafif kendini göstermeye başlamış; biraz somut, biraz soyut bi' gökkuşağı da belirmiş gökyüzünde. Fakat yerde yine kimseler yok.. Kafam "Acaba" lar ile dolup taşıyor. Sinirlenip karşı komşunun kapısını tıklatıyorum, bakan yok. İyice çaresizlik bastırmış olacak ki şuursuzca kapıyı yumruklamaya başlıyorum, bakan yok... Tüm apartmandaki kapılara aynı hasarı verdikten sonra bitkin bir şekilde eve geliyorum. Üstümü değiştirip, paltomu alıp evden koşar adımlarla çıkıyorum. Fakat nereyi gezersem gezeyim, nereye bakarsam bakayım bomboş.. "Sanki herkes yok olmuş gibi?" diye içimden geçirirken saatler sonra farkediyorum ki gerçekten de öyle... Merkezî yerlere doğru yavaş yavaş yürürken sağ tarafta gözüme bir "Araç Kiralama" mağazası çarpıyor. Camı kırıp, en lüks aracın anahtarlarını alıyorum ve koyuluyorum tekrardan yola. Her şeyden kötüsü koskoca şehir üstüme geliyor... Yaklaşık onyedi ay kadar gönlüme esen her şeyi istisnasız yapıyorum. Helikopter sürüşünü öğrenmekten, hangi silahın mermi kalibresinin hangi malzemeyi daha rahat deleceğine; Pentagon'daki gizli dosyaların içeriklerine, yeraltı üslerinde saklananlara.. Dediğim gibi istisnasız her şeye.. Fakat ne kadar çabalasam da, hatta her ülkedeki en yüksek frekans sahibi radyo vericilerinden tüm ülkeye tek tek mesaj yollasam da gerçekten hiçbir canlının kalmadığını anlıyorum sonunda. Yani artık ne rekâbet var, ne de yaşam amacı. Dilediğin her şeyi yapabiliyorsun, ama hepsini tadabilmek için o kadar çok zamanın olmuş ki her şeyden sıkılmışsın. Her şey rutinleşmiş yine. İnsanoğlunun yüzde yetmişbeşi gereksiz mahlûklar idi belki de; ama onlara bile muhtaç hisseder oluyorsun..
Açıkçası her şeyin rutinleştiği ve amacınızın yavaş yavaş soyutlaşma yolunda ilerlediği bir düşünce içerisinde varolmak istemez kimse. 6 milyar insan n'asıl yok olur, nereye gider muamma. Eğer ki öyle bir şey olursa bunu sorgulamayız zaten. Bugünlerde de öyle yapmıyor muyuz sanki... Bu arada unutmadan; sınav, iş bulma, evlenme, çocuk sahibi olma ve diğer tüm gereksiz kaygılarınız.. gittiler. Tek başınıza kafanıza sıkmadığınız sürece uzun uzadıya yaşayabilirsiniz...
çok uzun olmuş okurken sıkıldım ama son bölümlerde ana mesajı çakmışsın neticede güzel olmuş tebrikler.??
YanıtlaSilBiraz uzun ama sonucu güzel bağlamışsın. Tebrikler.....
YanıtlaSilUzun ama akıcı bi anlatımı var beğendim.
YanıtlaSil