Büyüdüğüm Gün
Başlamıştı hayat kendi yansımamızı görüp onunla konuştuğumuzda, içindekileri daha iyi haykırdığında yansımasına, dünyayı o an kendi çapında kurgulayarak sonra kendi gözünde kendini kahraman yaparak buz tutmuș yüreğini ısıtıyordu. Belkide son umuduydu o kulağına gelen en güzel melodi; kendi tesellisinde. Gördüğümüzde gözlerimizi; akıp gitmiş geçmişi ve daha hiç görmediği gelecekti aynaya yansıyan. Peki neydi aynadaki beni gördüğümde gülümsemek? Gerçek miydi yoksa yalan mıydı? Anlıyordu insan sevdiği birini görünce gülerdi peki ben aynadaki beni (görüntümü) seviyor muydum?
Ben bilirdim aynada ki beni peki hep böyle miydim ya da böyle mi olacaktım? Soruyordum soruları ama cevap vermiyordu aynada ki yansıyan;konușuyordum işte hemde kendi kendime. Ben ne kadar tanıyordum aynada ki beni yada yabancı mıydı bu çehre bana? Ne demişti Mevlana"Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün" Peki göründüğümüz gibi miydik? Bunun tek yolu aynalardı. Anlatırdı o bana nasıl göründüğümü yada ne olduğumu işte ben aynaları bu yüzden severdim: yalansızlardı, neysek oyduk onun karşısında. Çünkü ayna üzerine gelen görüntüyü tutmaz aynen yansıtırdı...Ben bile kendime objektif davranamazken...Büyük yalandı geriye kalanlar. İnsan kendini sevmeden nasıl severdi bir başkasını.Seven insan ise tanırdı. Tabiki tanıyordum ben aynada ki beni... İşte ordaydım karşımda. Fakat aynada ki yansımayı gördüğümde yıldızlar kadar çoktu düşüncelerim. İnsana kendinden başka kim çıkarsızcasına yardım ederdi ki; kim ona kendinden daha yakındındı; kim daha iyi tanırdı kendinden başka onu...Yüzümüze bir şey olduğunda nereye giderdi insan yada kime güvenirdi. Koşardı tek gerçeğe:Aynaya.Kimseye güvenemezdi ya insan kendisinden başka işte koşardı gene kendisine. Öylesine bir şeydi iște hayat.
Bence insan kendini tanıdığı , kendi yansımasıya konuştuğu, hayatta tek kendisine güvendiği zaman ve gerçek dünya sınavında yalnız olduğunu anladığında büyümüştü... İşte biz buyduk olduğumuz gibi görünüp kendimizi yansımamız gibi kabul ettiğimizde işte ben büyümüştüm. Neysek oyduk hayatta.. Bilmesi gerekiyordu insanın bunu çünkü sabah ilk yüzüne baktığı kişiydi yansıması, onunla büyüyordu, çıkarsızsına yardım ediyordu hayatta. Örneğin bir arkadaşımızla küstüğümüzde yargılamadan, sormadan giderdi peki o konuştuğum yansıma nereye gidecekti küstüğümüzde. Nasıl dinlemeyecekti ki insan kendisini. Gidemezdi çünkü o beni yansıtırdı. O insanın Ay' da olduğu gibi hem karanlık hem de aydınlık yönünü yansıtırdı. Kendince anlardı ya da anlamalıydı insan kendisini.
İşte bu kadardı hayat. Elif Şafak'ta böyle demişti"Aynalar şehrine geldim çünkü benden evvel yazılmış bir hikayenin içindeyim. Aynalar şehrindeyim çünkü kim olduğumun peşindeyim. Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikayemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikaye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak deli gibi hissediyorum. " Ama başlangıç adını veremezdik yansımamızı tanıdığımız âna. Nerden yola çıkarsak çıkalım hep bir öncesi vardı her şeyin. Bu da büyümemizin öncesiydi...
KONU:Aynadaki görüntünüzle konuşur musunuz? Size benzeyen o şey tanıdık mı gelir herzaman yoksa yabancı mıdır?
Ben bilirdim aynada ki beni peki hep böyle miydim ya da böyle mi olacaktım? Soruyordum soruları ama cevap vermiyordu aynada ki yansıyan;konușuyordum işte hemde kendi kendime. Ben ne kadar tanıyordum aynada ki beni yada yabancı mıydı bu çehre bana? Ne demişti Mevlana"Ya göründüğün gibi ol ya da olduğun gibi görün" Peki göründüğümüz gibi miydik? Bunun tek yolu aynalardı. Anlatırdı o bana nasıl göründüğümü yada ne olduğumu işte ben aynaları bu yüzden severdim: yalansızlardı, neysek oyduk onun karşısında. Çünkü ayna üzerine gelen görüntüyü tutmaz aynen yansıtırdı...Ben bile kendime objektif davranamazken...Büyük yalandı geriye kalanlar. İnsan kendini sevmeden nasıl severdi bir başkasını.Seven insan ise tanırdı. Tabiki tanıyordum ben aynada ki beni... İşte ordaydım karşımda. Fakat aynada ki yansımayı gördüğümde yıldızlar kadar çoktu düşüncelerim. İnsana kendinden başka kim çıkarsızcasına yardım ederdi ki; kim ona kendinden daha yakındındı; kim daha iyi tanırdı kendinden başka onu...Yüzümüze bir şey olduğunda nereye giderdi insan yada kime güvenirdi. Koşardı tek gerçeğe:Aynaya.Kimseye güvenemezdi ya insan kendisinden başka işte koşardı gene kendisine. Öylesine bir şeydi iște hayat.
Bence insan kendini tanıdığı , kendi yansımasıya konuştuğu, hayatta tek kendisine güvendiği zaman ve gerçek dünya sınavında yalnız olduğunu anladığında büyümüştü... İşte biz buyduk olduğumuz gibi görünüp kendimizi yansımamız gibi kabul ettiğimizde işte ben büyümüştüm. Neysek oyduk hayatta.. Bilmesi gerekiyordu insanın bunu çünkü sabah ilk yüzüne baktığı kişiydi yansıması, onunla büyüyordu, çıkarsızsına yardım ediyordu hayatta. Örneğin bir arkadaşımızla küstüğümüzde yargılamadan, sormadan giderdi peki o konuştuğum yansıma nereye gidecekti küstüğümüzde. Nasıl dinlemeyecekti ki insan kendisini. Gidemezdi çünkü o beni yansıtırdı. O insanın Ay' da olduğu gibi hem karanlık hem de aydınlık yönünü yansıtırdı. Kendince anlardı ya da anlamalıydı insan kendisini.
İşte bu kadardı hayat. Elif Şafak'ta böyle demişti"Aynalar şehrine geldim çünkü benden evvel yazılmış bir hikayenin içindeyim. Aynalar şehrindeyim çünkü kim olduğumun peşindeyim. Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikayemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir başka hikaye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak deli gibi hissediyorum. " Ama başlangıç adını veremezdik yansımamızı tanıdığımız âna. Nerden yola çıkarsak çıkalım hep bir öncesi vardı her şeyin. Bu da büyümemizin öncesiydi...
KONU:Aynadaki görüntünüzle konuşur musunuz? Size benzeyen o şey tanıdık mı gelir herzaman yoksa yabancı mıdır?
Emeğine sağlık kanka çok güzel olmuş?
YanıtlaSilÇok güzel olmuş kankacım...
YanıtlaSilTeşekkür ederim tatlım☺
YanıtlaSilYazın gerektiği gibi uzun ve içeriği güzel olmuş?
YanıtlaSilTeşekkür ederim
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
YanıtlaSilIyi bir kompozisyon olmuş alıntı yapman hoş olmuş
YanıtlaSil