Anneye Verilen Sözün Hatırlandığı Her Saniye
“Evet çocuklar cepheleri de böylelikle bitirmiş olduk. Haftaya görüşmek üzere.” Diyerek sınıftan çıkmıştı öğretmenleri. Sinan çok etkilenmişti bu konudan. Farkında değildi ama mimar olma isteği azalmış, asker olma isteği artmıştı. Okulda koşar adımlarla eve gidip, annesine bile selam vermeden çantasını bırakıp internete birkaç araştırma yaptı. Annesi Sinan’ın bu yaptığına bir neden bulamayıp yanına gitti. Oğluna “nedir bu sendeki telaş? Okulda bir şey mi oldu?” diyerek aklındaki soruları bir bir yöneltti. Sinan’ın cevabı ise annesini başından savarcasına “ sonra anlatırım anne” oldu. Annesi anlam veremeyip yarım kalan işine devam etti. Akşam masa hazırlanmış Sinan’ın babası gelmiş, masaya oturmuş ama Sinan hâlâ formasını bile değiştirmemiş, kendini araştırmaya kaptırmıştı. Annesi Sinan’ı çağıracakken babası onu durdurdu. Sinan’ı kendi çağırmaya gitti. Babasının omzuna dokunmasıyla kendine geldi Sinan. Babasına üzerini değiştirip geleceğini söyleyerek bilgisayar başından kalkmıştı. Üstünü değiştirmiş, yemek masasına oturup yemeğini yemeye başlamıştı. Yemeğini yerken bir yandan da ailesine asker olmak istediğini nasıl söyleyeceğini düşünüyordu. Yemeğin sonunda söylemeye karar vermişti. “Anne ve baba sizinle konuşmak istediğim bir konu var.” Annesiyle babası oğlunu pür dikkat dinlemeye başlarlar. “Dinliyoruz seni oğlum.” “Ben mimar olmaktan vazgeçtim.” “Seni her zaman desteklediğimizi biliyorsun oğlum.” Dedi. Sinan “Biliyorum, ama baba…” Sinan bir an söylemekte tereddüt etti. Babası “ama?” diyerek devam etmesini istediğini belirtti. Sinan ise pat diye her şeyi söyledi. “Ama ben asker olmaya karar verdim. Üniversite sınav sonucuna göre Kara Harp Okulu’nu tercih edeceğim.” Babası destek olurken, annesi itiraz etti. “ Hayır. Bu devirde asker olmanı istemiyorum. Askerliğini bile paralı yapmanı isterken şimdi nasıl asker olacağım dersin?” Annesinin korkusunu anlıyordu Sinan. Onu kaybetmek istemediği için böyle bir tepki verdiğini biliyordu. Ama karar vermişti bir kez. Annesine neden böyle bir meslek seçtiğini anlattı. “Tarih dersindeki konudan sonra kararımı değiştirdim. Atatürk gibi olmak istedim ama Atatürk gibi olamayacağımın farkındayım. Onun gibi bir ülke, bir millet kurumam ama bıraktığı bu ülkeyi koruyabilirim anne.” Sinan bunları anlatırken annesinin gözlerinden inci taneleri dökülmeye başlamıştı bile. O an annesi ne kadar yüce gönüllü bir oğlu olduğunu fark etti. “Ama sana bir şey olursa ben ne yaparım.” diye sordu annesi. O an annesine söz verdi. “Annem sana söz veriyorum. Bana hiçbir şey olmayacak. Ama lütfen hayalimdeki mesleği yapmama izin ver.” Annesi oğlunun bu istekli hallerini görünce olumlu anlamla kafasını salladı. Sinan çok sevinip annesine sarıldı. Onun izni olmadan başvursaydı rahat edemezdi.
Ertesi gün ilk işi başvurusunu yapmaktı. Başvurusu kabul edilmişti ve Kara Harp Okulu’na girebilmişti. Dört yıl okuduktan sonra teğmen olarak mezun oldu. İlk görev yerine atanmasını beklerken ailesiyle hasret giderdi. En sonunda atanmıştı. İlk görev yeri Iğdır’dı. İlk günden sadece kışlanın belirli yerlerinin bir çavuş ile birlikte gezdi. Ertesi gün içtima da askerlerle tanıştı. Birkaç konuşma yaptıktan sonra mutfağa gitti. Mutfaktaki denetimini de bitirip odasına gitti. Üstlerinden gelen yazıyla hemen harekete geçti. Bütün askerleri bahçede toplaması için Emre Eroğlu’nu yanına çağırdı. Ermenistan ve Gürcistan’ın arasında olanları tüm Türkiye biliyordu. Çavuşa “Ermenistan sınırımız tarafından tehlike büyüyor. Askerleri bahçeye topla. Eğitimleri daha sıkı tutmamız lazım. Talimlerde de sıkı çalışma istiyorum.” diye bir bir sıraladı emirlerini. Bu emirler üzerine çavuş, kışladaki bütün erleri topladı. Sinan Teğmen eğitimlerin sıklaştırıldığını, talimlerde başarılı atışlar istediğini ve bunlarının nedeninin sınırdaki tehlike olduğunu sert bir dille belirtti. Eğitimler hemen başladı. Sinan da eğitimlere katılıyor, denetliyor ve atışlar yapıyordu. Sınırdaki tehlike gitgide büyüyordu. Sinan’ın anne ve babası haberleri izledikçe endişeleniyor, Sinan için korkuyorlardı. Her fırsatta Sinan’ı arayıp iyi olduğunu kontrol ediyorlardı. Ta ki o güne kadar Ermenistan’ın Azerbaycan’a attığı bombanın Iğdır il sınırına düşmesiyle Sinan’ın ailesi haber alamamışlardı. Sinan’a ne olduğu merak konusuydu. Sinan’ın bulunduğu bölge de ise iletişim tamamen kopmuştu. Ailesi Sinan’a ulaşamıyordu. Kışlaya gitmek istiyorlardı fakat ulaşım durmuştu. Sinan da ailesinin onu merak ettiğini biliyordu. Ama iyi olduğunu onlara haber vermiyordu. Sinan az da olsa bu olaylardan korkmuştu. Daha ilk görev yerinde böyle bir olayla karşılaşmayı beklemiyordu. Bir an da annesine verdiği söz aklına geldi. Ermenistan sınırında bu patlamadan dolayı çatışmaya girmişlerdi. Sonucun ne olacağını bilemiyordu. O çatışmada Sinan hep ileriden giden olmuştu. Asla ama asla askerlerini önden göndermemişti. Bu hareketi neredeyse canına mâl oluyordu. Sinan karın boşluğundan vurulmuştu. Bunu gören askerleri Sinan’ı hemen bedenleriyle çevrili çemberin içine alıp ateş açtılar etrafa. Emre Çavuş ise Sinan’ı hemen güvenli bir yere götürdü. Sinan’ı hemen hastaneye yetiştirmeleri gerekiyordu. Sinan yarı uyanık yarı baygındı. Emre Çavuş’a “Eğer bana bir şey olursa anneme sözümü tutamadığım için özür dilediğimi söyle.” Dedikten sonra Sinan bayılmıştı. Emre Çavuş çatışmayı durdurup Sinan’ı hastaneye yetiştirdi. Doktorlar “ Kurşunu çıkardık, Allah’tan karın boşluğuna denk gelmiş. Birkaç saate odasına alırız.” diyerek bilgilendirdiler. Sinan’ın ailesi bir yolunu bulup Sinan’a ulaştılar. Ama Sinan’ın telefonunu Emre Çavuş açınca telaşlandılar. “Oğlum nerde? Ona ne oldu?” haykırışlarda bulundu annesi. Emre Çavuş bir annenin haykırışları karşısında ne yapacağını bilemedi. Onları telaşlandırmak istemiyordu. Sinan’ın annesine “Sinan Komutanım çatışmada karın boşluğundan yaralandı. Ama telaşlanacak bir şey yok. Hastanedeyiz. Şuan uyuyor. Birkaç saat sonra odaya alacaklarmış.” Sinan’ın annesi duydukları karşısında konuşamamıştı. Oğlu vurulmuştu, acı çekmişti. Hemen yanına gitmeliydi. Onu görmeliydi. Annesi ve babası bir araba kiralayıp Iğdır’a evladının yanına gittiler. Bu sırada Sinan uyanmıştı ve ailesinin aradığını öğrenmişti. Hemen ailesini arayıp iyi olduğunu söylemeliydi. Annesi tam Sinan’ın telefonunu arayıp “Hangi hastanedesiniz?” diye soracakken oğlu aramıştı onu. Hemen açıp “Oğluma bir şey mi oldu” diye telaşla sordu. Bu soruyla Sinan’ın yüzünde bir tebessüm oluştu. Annesini daha da telaşlandırmamak için hemen cevapladı. “Bir şey olmadı annem. İyiyim ben meraklanma diye aradım.” Annesi o rahatlamayla göz yaşlarını serbest bıraktı. “ Hangi hastanedesin oğlum? Biz Iğdır’a geldik. Yanına gelmek istiyoruz.” Sinan şaşırmıştı. Bursa’dan Iğdır’a bu kadar zamanda nasıl gelebilirlerdi ki? Adresi verip gelmelerini bekledi.
Annesi gelince Sinan’ı Bursa’ya götürmek istedi. Sinan ne kadar ikna etmeye çalışsa da annesinin ısrarları galip gelmişti. Sinan zar zor izin aldı. Ailesiyle Bursa’ya dönüyordu. Ama babası arabayı kullanmasına izin vermedi, yaralı olduğu için. Sinan ilaçlarının etkisiyle arka koltukta , annesi ise ön koltukta uyumuştu. Bu sessizlikte babasının da uykusu geliyordu. Kahve içiyordu ama fark etmiyordu. Karşıdan gelen araçla babası direksiyon hakimiyetini kaybederek şarampolden aşağı yuvarlandılar. Sinan çatışmadan kurtulmuştu ama bir trafik kazasından kurtulamadı. Sinan ailesiyle birlikte ayrıldı bu dünyadan…
Ertesi gün ilk işi başvurusunu yapmaktı. Başvurusu kabul edilmişti ve Kara Harp Okulu’na girebilmişti. Dört yıl okuduktan sonra teğmen olarak mezun oldu. İlk görev yerine atanmasını beklerken ailesiyle hasret giderdi. En sonunda atanmıştı. İlk görev yeri Iğdır’dı. İlk günden sadece kışlanın belirli yerlerinin bir çavuş ile birlikte gezdi. Ertesi gün içtima da askerlerle tanıştı. Birkaç konuşma yaptıktan sonra mutfağa gitti. Mutfaktaki denetimini de bitirip odasına gitti. Üstlerinden gelen yazıyla hemen harekete geçti. Bütün askerleri bahçede toplaması için Emre Eroğlu’nu yanına çağırdı. Ermenistan ve Gürcistan’ın arasında olanları tüm Türkiye biliyordu. Çavuşa “Ermenistan sınırımız tarafından tehlike büyüyor. Askerleri bahçeye topla. Eğitimleri daha sıkı tutmamız lazım. Talimlerde de sıkı çalışma istiyorum.” diye bir bir sıraladı emirlerini. Bu emirler üzerine çavuş, kışladaki bütün erleri topladı. Sinan Teğmen eğitimlerin sıklaştırıldığını, talimlerde başarılı atışlar istediğini ve bunlarının nedeninin sınırdaki tehlike olduğunu sert bir dille belirtti. Eğitimler hemen başladı. Sinan da eğitimlere katılıyor, denetliyor ve atışlar yapıyordu. Sınırdaki tehlike gitgide büyüyordu. Sinan’ın anne ve babası haberleri izledikçe endişeleniyor, Sinan için korkuyorlardı. Her fırsatta Sinan’ı arayıp iyi olduğunu kontrol ediyorlardı. Ta ki o güne kadar Ermenistan’ın Azerbaycan’a attığı bombanın Iğdır il sınırına düşmesiyle Sinan’ın ailesi haber alamamışlardı. Sinan’a ne olduğu merak konusuydu. Sinan’ın bulunduğu bölge de ise iletişim tamamen kopmuştu. Ailesi Sinan’a ulaşamıyordu. Kışlaya gitmek istiyorlardı fakat ulaşım durmuştu. Sinan da ailesinin onu merak ettiğini biliyordu. Ama iyi olduğunu onlara haber vermiyordu. Sinan az da olsa bu olaylardan korkmuştu. Daha ilk görev yerinde böyle bir olayla karşılaşmayı beklemiyordu. Bir an da annesine verdiği söz aklına geldi. Ermenistan sınırında bu patlamadan dolayı çatışmaya girmişlerdi. Sonucun ne olacağını bilemiyordu. O çatışmada Sinan hep ileriden giden olmuştu. Asla ama asla askerlerini önden göndermemişti. Bu hareketi neredeyse canına mâl oluyordu. Sinan karın boşluğundan vurulmuştu. Bunu gören askerleri Sinan’ı hemen bedenleriyle çevrili çemberin içine alıp ateş açtılar etrafa. Emre Çavuş ise Sinan’ı hemen güvenli bir yere götürdü. Sinan’ı hemen hastaneye yetiştirmeleri gerekiyordu. Sinan yarı uyanık yarı baygındı. Emre Çavuş’a “Eğer bana bir şey olursa anneme sözümü tutamadığım için özür dilediğimi söyle.” Dedikten sonra Sinan bayılmıştı. Emre Çavuş çatışmayı durdurup Sinan’ı hastaneye yetiştirdi. Doktorlar “ Kurşunu çıkardık, Allah’tan karın boşluğuna denk gelmiş. Birkaç saate odasına alırız.” diyerek bilgilendirdiler. Sinan’ın ailesi bir yolunu bulup Sinan’a ulaştılar. Ama Sinan’ın telefonunu Emre Çavuş açınca telaşlandılar. “Oğlum nerde? Ona ne oldu?” haykırışlarda bulundu annesi. Emre Çavuş bir annenin haykırışları karşısında ne yapacağını bilemedi. Onları telaşlandırmak istemiyordu. Sinan’ın annesine “Sinan Komutanım çatışmada karın boşluğundan yaralandı. Ama telaşlanacak bir şey yok. Hastanedeyiz. Şuan uyuyor. Birkaç saat sonra odaya alacaklarmış.” Sinan’ın annesi duydukları karşısında konuşamamıştı. Oğlu vurulmuştu, acı çekmişti. Hemen yanına gitmeliydi. Onu görmeliydi. Annesi ve babası bir araba kiralayıp Iğdır’a evladının yanına gittiler. Bu sırada Sinan uyanmıştı ve ailesinin aradığını öğrenmişti. Hemen ailesini arayıp iyi olduğunu söylemeliydi. Annesi tam Sinan’ın telefonunu arayıp “Hangi hastanedesiniz?” diye soracakken oğlu aramıştı onu. Hemen açıp “Oğluma bir şey mi oldu” diye telaşla sordu. Bu soruyla Sinan’ın yüzünde bir tebessüm oluştu. Annesini daha da telaşlandırmamak için hemen cevapladı. “Bir şey olmadı annem. İyiyim ben meraklanma diye aradım.” Annesi o rahatlamayla göz yaşlarını serbest bıraktı. “ Hangi hastanedesin oğlum? Biz Iğdır’a geldik. Yanına gelmek istiyoruz.” Sinan şaşırmıştı. Bursa’dan Iğdır’a bu kadar zamanda nasıl gelebilirlerdi ki? Adresi verip gelmelerini bekledi.
Annesi gelince Sinan’ı Bursa’ya götürmek istedi. Sinan ne kadar ikna etmeye çalışsa da annesinin ısrarları galip gelmişti. Sinan zar zor izin aldı. Ailesiyle Bursa’ya dönüyordu. Ama babası arabayı kullanmasına izin vermedi, yaralı olduğu için. Sinan ilaçlarının etkisiyle arka koltukta , annesi ise ön koltukta uyumuştu. Bu sessizlikte babasının da uykusu geliyordu. Kahve içiyordu ama fark etmiyordu. Karşıdan gelen araçla babası direksiyon hakimiyetini kaybederek şarampolden aşağı yuvarlandılar. Sinan çatışmadan kurtulmuştu ama bir trafik kazasından kurtulamadı. Sinan ailesiyle birlikte ayrıldı bu dünyadan…
Eline sağlık güzel bir hikaye olmuş. Sadece birkaç yerde dikkatimi çeken yanlışlar var. "Okuldan sonra koşar adımlarla..." olsaydı daha iyi olabilirdi. "Internette" olucaktı. "Sinan da ailesinin onu merak ettiğini biliyordu. Ama iyi olduğunu onlara haber vermiyordu." noktadan sonra ama yazılmaz ve haber veremiyordu yazsan daha güzel olurdu. :)
YanıtlaSilhikayen güzel olmuş beğendim ama yazım yanlışların var
YanıtlaSil