Gece Akıncıları

Yozlaşmış yeni dünyada insanların benlikleri yok olmuş, ruhları çürümüş. Yolsuzluk, adaletsizlik, çıkar ilişkileri, fakirlik, zalimlik kol geziyor. Böyle bir ülkeden söz edeceğim.

Bu ülkede çocuk yaştaki kral ülkenin gidişatının farkında değil ve her konuda yozlaşmış, amcası olan başbakanın sözünden çıkmamaktadır. Halka eziyet etmeyi seven, her türlü kötülüğü yapmaktan, ağır cezalar ve idam hükmü vermekten çekinmeyen birisidir başbakan. Halk, fakirlik ve korku içinde harap olmuştur. Bu durum devrim kıvılcımlarını dahada büyütmüş, ateşlemiştir.

Eski zamanlarda barış içinde yaşayan tarafsız bir ülke şuan krallığın tutarsız davranışları ve baskıları yüzünden halkı isyana teşvik etmiş. Tek başlarına ellerinden birşey gelmeyeceğini anlayan halk adalet için, eski ülkelerini geri kazanmak için, zengin halkın daha üstün tutulmaması için birleşmeye karar vermişler. İsyancı ordular ve halktan kişilerin katılımıyla devrim ordusu oluşturulmuştur. Ordunun en önemli birimi, başkentte faaliyet gösteren "Gece Akıncıları" adında suikastçilerdir. Yaklaşık 10 kişisen oluşan bir suikast grubu. Her biri farklı özelliklere sahip, birbirlerinden güçlü, adalet aşkıyla güçleniyorlar. Bu grubun amacı krallığın özellikle halktan ayrı tuttuğu, krallıktan güç alarak suç işleyen zengin zümredir. Gece akıncıları, halktan aldığı şikayetler doğrultusunda sadece gece çalışmaktadır ve yüzlerini kimse bilmemektedir. Herhangi birisi görülürse şüphesizki idam olacaktır.

Bir gün gece akıncılarına halktan şikayetler geldi. Şikayet ettikleri adam bir şövalye. Aynı zamanda da başbakanın yakın akrabası. Şikayet gerekçeleri ise, vergi kaçırdığı ve sözünü dinlemeyen, itiraz eden kişileri hiç korkmadan öldürmesiydi. Bu şikayeti doğruladıklarında harekete geçtiler ve adamı takip etmeye başladılar. Gününü nerede geçirdiğini, boş zamanlarını ve tek olduğu vakitleri gözetlediler. Bu bilgiler doğrultusunda bir gece gruptan sadece birisi saldıracak ve ona cezasını verecekti.

Nihayet o gün geldi. Gece olduğunda içlerinden bir suikastçi şövalyeye saldırcaktı. Ama bu savaşın ne sonuçlar doğuracağından habersizlerdi. Suikastçi hazırlığını yaptı, silahlarını aldı, belkide içinden onu öldürmeden önce ne söyleyeceğini planladı. Gece yarısını geçmişti, bir sokak arasında pusuda bekliyordu. Hiçbir şey belli etmemesi gerekiyordu eğer şövalye onun suikastçi olduğundan şüphelenirse oracıkta öldürürdü. Sonunda içkisini içti ve sarhoş şekilde evinin yolunu tuttu. Yürürken önüne suikastçi çıktı, "Merhaba efendim, lütfen söyleyeceklerimi dinler misiniz?" dedi tüm masumiyetiyle. Oysaki aklından hiç de hoş şeyler geçirmiyordu. Daha sonra "Ama burası olmaz, çok kalabalık. Daha sakin bir yerde söyleyeceğim." diye ekledi. Şövalye rahatsız edici derecede itaarkardı ve genç adamı takip etti. Bir sokak arasına geldiklerinde genç diz çökerek " Lütfen beni de yanınıza alın. Çok güçlüyümdür. Her sözünüzü dinlerim." diye yalvarmaya başladı. Şövalye içinden boşuna gelmişim pişmanlığı duyarak "Herkes gibi sen de başvuru yap evlat." dedi ve yürümeye başladı, gidiyordu. İşte suikastçinin beklediği an, boşluğunu yakalamıştı. Arkasını görmüyorken onu rahatça öldürebilirim diye düşündü. Kılıcını çıkardı ve koşmaya başladı ama nafile. Şövalye de bunu yapmasını bekler gibi karşılım verdi tüm gücüyle. Bu savaşı kaybeden canından olacaktı. Şövalye, "Bana saldırma cesaretini göstermene şaşırdım evlat. Bu sinirini neye borçluyum, yoksa sende o isyan gruplarından mısın? Öldürdüğüm yüzlerce insanın arasına katılacaksın." diye konuşmaya ve gülmeye başladı. Suikastçi tüm soğukkanlılığıyla " Bizim içimizdeki bu inanç olduğu sürece kimseye bir daha elini süremeyeceksin. Bu senin son anların." diyerek adeta meydan okuyordu. "Senin cezanı bizzat ben vereceğim." dedi. Hızlı ve çevikti ki şövalye zaten sarhoştu ve gücünü fazlasıyla harcamıştı. Suikastçi son darbesini vurmak için hazırlandı ve "Bu mutlak bir zafer olacak." dedi. Gerçektende öyle oldu.

Ertesi gün bu olay tüm krallıkta konuşuluyordu. Başbakan çılgına dönmüş bir şekilde savaş hazırlıklarına başlamıştı. Nasıl olur da benim akrabama el sürme cesareti gösterirler diye düşünüyordu. Hedefi ise devrim ordusu ve gece akıncılarıydı.

Haftalar sonra hazırlıklar tamamlandı. Askerler, silahlar, planlar hazırdı. Bu ülkeyi çıkmaza sürükleyecek ne varsa çekinmeden yapıyordu. Devrim ordusu da savaşa hazırlıklıydı. Beklemekten, felaketlerin devam etmesinden sıkılmışlardı artık. Sorumluluğunu aldıkları bütün hayatlar onları güçlü kılıyordu. Kurulacak yeni dünyanın düzeni için krallığı devireceklerdi. İçlerindeki matem, üzüntü, kin savaş günü dışa vurmuştu. Başbakanın şu sözleri söyledi. "Bugünü de kırmızıya boyayacağım. Kazanan olacağım." Görülen şey sadece kana susamışlık. Cesetlerin üstünde oturan bir kazanan olabilir mi? En güzel cevabı başbakanın arkasına sığındığı askerler tarafından verildi. Onu bizzat kendi elleriyle öldürmeyi seçtiler. Bu kadar kan dökülmesine göz yumamadılar. Huzurlu, eşit bir ülke için. Devrimciler artık hiçbir şey kaybetmemek için kılıçlarını çektiler ve zaferle sonuçlandı. Devrimin şerefine tüm ülkede kutlamalar yapıldı. Gece akıncılarının işi de burada bitmiş oldu.

Kral ise halkın önünde idam edildi. Son sözleri "Artık kanın dökülmediği, huzur dolu bir ülke kurun." oldu.

Yorumlar

  1. Uzun yazman yanlışlarını kapatmış güzel bir hikaye olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Guzel ve uzun bir hikaye olmus

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar