Sorumsuz Sorumlu

Sıkıcı bir okul gününün sonunda eve varmak üzereydi. Kardeşinin okuldan çıkmasına daha bir saat vardı. Ve o bu süreyi uyuyarak geçirecekti. Çünkü bugün ağırlıklı olarak sayısal dersler görmüştü ve son iki saat basketbol oynayarak vücudunu fazlasıyla yormuştu. Kardeşi daha küçüktü ve tek başına okula gidip gelemiyordu. Anne ve babası çalıştığı için bu sıkıcı görev ona verilmişti. Kardeşinin bir an önce büyümesini istiyordu. Çünkü bunu yapmaktan fazlasıyla sıkılmıştı. Özellikle böyle yorgun olduğu günlerde kardeşiyle ilgilenmek işkence gibiydi. Bazen anne ve babasının onu kardeşine bakması için bu dünyaya getirdiğini düşünüyordu. Kardeşi yüzünden çıkışta arkadaşlarıyla top oynayamıyor, onlarla vakit geçiremiyordu. Ve arkadaşları arasında dalga konusu oluyordu. Bu düşünceler içerisinde boğulurken eve varmıştı. Eve girer girmez çantasını odaya fırlattı ve kendini yatağa attı. Yorgundu... Fazla yorgun... Alarmı kurması gerekiyordu. Çünkü yarım saat sonra uyanmalıydı. Telefonu eline aldığı sırada annesi aradı. Annesiyle konuştuktan sonra telefonu sinirle kapattı ve yumruğunu duvara geçirdi. Sıkılmıştı. Bu evin annesi, babası ya da hizmetçisi değildi. Ama peki neden öyle davranıyorlardı? Annesi ondan kardeşini alırken ekmek almasını, geldiğinde çöpleri dökmesini, yemeği ısıtmasını ve kardeşinin ödevlerine yardım etmesini istemişti. Bir an bir yerde hizmetçi olarak çalışmayı düşündü. En azından karşılığında para kazanırdı. Ahhh!! Yemeği ısıtmak da neyin nesiydi? Hem o kız işi değil miydi? Bütün uykusu kaçmıştı. Ve fazla öfkeliydi. Bugün doğum günüydü ve annesi onu kutlamak yerine yine bir sürü iş buyurmuştu. Saatte baktığında kardeşinin çıkmasına daha kırk dakika olduğunu gördü. En azından gözlerini dinlendirebilirdi. Gözlerini kapattı. Ve çok yorgun olduğunu birkez daha anladı. Uyumaması gerekiyordu fakat gözlerini açamıyordu. Artık direnemeyeceğini anladı ve kendini uykuya teslim etti...
Telefonunun çalmasıyla uyandı. Hava kararmıştı. Arayanın annesi olduğunu gördü. Annesi mi? Hava mı kararmıştı? Peki ya kardeşi?O neredeydi?
O bunları düşünürken telefonu ısrarla çalıyordu. Fakat açmaya cesareti yoktu. Açsa ne diyecekti ki? Peki ne yapmalıydı? ARAMAK!!! Evet! Aramalıydı. Ayakkabısını giyip kendini dışarı attı. Koşarak kardeşinin okulunun önüne geldi. Fakat kimse yoktu. Saatte bakınca iki buçuk saat geç geldiğini anladı. Annesinin ve babasının gelmesine yarım saat vardı. Peki lanet olası kardeşi neredeydi? Tek başına okula gidip eve gelemiyordu. Ve üstelik şimdi ortada yoktu. Onu bulamazsa neler olacağını düşünmek bile istemiyordu. O sırada yine telefonu çaldı. Annesiydi. Açmak zorundaydı. Elleri titreye titreye açtı telefonu.
-Alo. Serkan nerdesin?
Sesi fazla tedirgindi. Merak ettiği çok belliydi. Sesinin titrememesine özen gösterdi.
-Iıı anne şey yoldayız. Biraz dolaştık. Yarım saate geliriz.
-Kardeşin yanında değil mi?
-Yanımda anne. Şu an dondurma yemekle meşgul.
-Tamam çabuk gelin. Hava çok karardı.
-Tamam anne.
Çok güzel. Şimdi ne yapacaktı? Nerede bulacaktı o bücürü?O, soğukta koşarak kardeşini ararken, diğer tarafta annesi mutluydu. Sorumsuz oğluna bir ders veriyordu. O bu dersi çoktan hak etmişti. Daha yedi yaşında bir kız kardeşi vardı ve onu düşünmüyordu. Ama kadın en azından kızının akıllı olduğunu düşündü. O yaşına rağmen evi bulmaya çalışmış bulamayıncada çevresindekilerden yardım isteyerek annesini haberdar etmişti. Kızıyla birkez daha gurur duydu. Öte yandan oğlunu düşünüyordu. Acaba çok acı çekmiş miydi? Ama hak etmişti. Bugün doğum günüydü. Ona sürpriz yapacaktı. Ama önce biraz ders alması gerekiyordu...
Serkan ne yapacağını şaşırmış bir şekilde koşuyordu. Kardeşinin arkadaşlarının evlerine bile gitmişti. Ama hiçbir yerde yoktu. Annesine yarım saate geleceğini söylemişti ve sadece yedi dakikası kalmıştı. Kaldırımın kenarına oturdu ve ne yapması gerektiğini düşündü. O sırada telefonu çaldı. Arayan annesiydi.
-Efendim anne. Geliyoruz dedim neden ikide bir arayıp duruyorsun?
Sesi gereğinden fazla çıkmıştı.
-Siz Melek hanımın oğlu musunuz?
Bu ses annesinin değildi. Bir adama aitti bu ses ve bu ses kesinlikle babasının da değildi.
-Siz kimsiniz?
-Sakin olun ve eve gelin. Evde yangın çıkmış. Ve maalesef Melek hanımı kaybettik. Babanız da gelmek üzeredir.
O sırada telefon elinden düştü. Bir yanlışlık olmalıydı. Annesi ölemezdi. Kesinlikle bir yanlışlık vardı. Eve fazla uzak değildi. Ve şu an koşuyordu. İçinden dualar ederek koşuyordu. Evin önüne geldiğinde her yer sessizdi. Kafası karışmıştı. Neler olmuştu? Yangın çıktıysa şu an herkesin sokakta olması ve itfaiyenin olması gerekiyordu. Bir an yanlış yerde olduğunu düşündü. Ama burası onların eviydi. Bundan emindi. Tam içeri girecekken telefonu çaldı. Arayan babasıydı.
-Baba.
-Nerdesin?
Sesi fazla gergindi. Serkan'ı korkutacak kadar gergin.
-Be-ben evin önündeyim.
-Çabuk amcanlara gel!
-Ama baba annem...
-Sana çabuk ol dedim.
Telefon kapandı. Neler oluyordu? Neden oraya gidecekti? Annesi neredeydi? Kardeşi neredeydi? İkisi de ortada yoktu. Ve babasının istediği tek şey amcasına gelmesiydi. Amcasının evi fazla uzak değildi. Koşmaya başladı. Bugün ne kadar çok koşmuştu. Keşke bu bir rüya olsaydı ve uyandığında unutsaydı. Amcasının evine geldi. Hızlı bir şekilde zile bastı. Ama kimse açmadı. Kapıya vurdu ve o sırada kapının açık olduğunu gördü. Kendini korku filminde gibi hissediyordu. Korku filmi izlerken içeri girenlere salak derdi. Ama şu an neden girdiklerini anladı. Girmek zorundaydı. İçeri girdiğinde her yer karanlıktı. Salondan bir ses geldiğini duydu. Korkarak ilerledi. Kapının önündeyken birden çığlık sesleri yükseldi.
-SÜRPRİZ!!!!
Önünde kocaman bir pasta, annesi, babası, kardeşi, amcası,yengesi ve üç kuzeni duruyordu. Ne yani! Bunların hepsi şaka mıydı? Sabahtan beri boşuna mı koşmuştu? Şu an çok sinirliydi. Ne pasta ne sürpriz umrundaydı. Kendini koltuğa attı ve bağırmaya başladı.
-Neler oluyor? Bu şaka mı? Ne kadar korktum biliyor musunuz?
Annesi o an sinirlendi ve oğluna kızdı.
-Asıl sen benim ne kadar korktuğumu biliyor musun? Ya kardeşin kaybolsaydı? Ya onu bulamasaydık? Artık sorumluluklarını bilmelisin!
O an annesinin haklı olduğunu anladı. Ve konuyu büyütmedi.
3 hafta sonra...
Serkan bugün okula gitmeyecekti. Ve akşama kadar uyumayı düşünüyordu. Ama unuttuğu birşey vardı. Annesi sabah işe giderken onu uyarmıştı. Çay tüpün üstündeydi ve kaynayınca kapatacaktı. Uykusunu açmak istemediği için annesine tamam deyip geçmişti. Duman kokusu alınca kalktı ve hemen mutfağa koştu. Ve perdelerin alev aldığını gördü. Hemen kendini dışarı attı. Yine sorumluluğunu yerine getirmemişti. Olmuyordu işte! Deniyordu ama olmuyordu! Annesinin ona verdiği görevleri yapamıyordu. Bu da onlardan birisiydi ve şu an ev yanıyordu...
Birden uyandı. Ne yani rüya mıydı? Etrafına baktı. Duman kokusu falan yoktu. Ve saat daha sabahın dördüydü. Kardeşini kaybettikten sonra birde evi yaksaydı büyük ihtimalle kendine yeni bir aile bulması gerekiyordu. Annesi ve babasını bilmiyordu ama onun eğer kendisi gibi bir oğlu olursa kesinlikle evlatlıktan reddederdi. Ve bu düşüncesinden de sorumluluk sahibi olmadığını anladı. Ve galiba olamayacaktı. Çünkü daha şimdiden doğmamış çocuğunun sorumluluğunu bile alamıyordu.

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar