YÜRÜYEN EGO
Yine sıradan bir gün ve yine alarm çalıyor. Bir Allah'ın kulu demiyor ki bu öğrenciler sabahın köründe neden okula gidiyor. Annemin " Sinem hadi kızım kalk okula geç kalacaksın." sözlerini duymamak için başımı yastığın altına koyup beş dakika uyuma aşamasına geçmek istiyordum. En sonunda battaniyenin üstümden çekilmesiyle annemin yanımda olduğunu anlamam çok uzun sürmemişti. Eli belinde, gözleri üzerimdeydi. Annem bağırmadan hemen kalkmam gerektiğini idrak edip doğruca banyoya gittim. Elimi yüzümü yıkayıp odama geçtim. Yirmi dakika ne giyeceğimi düşünmekle geçti aşağı indiğimde annemin hazırladığı muhteşem kahvaltıyla karşılaştım. Şımarmam için yeterdi. Annem "Sinem ben işe gidiyorum sen de kahvaltını yap birazdan servisin gelecek ." diye seslenip evden çıkmıştı.Babam vefat ettikten sonra bir gün olsun baba eksikliğini hissettirmemeye çalıştı ama babam olsa bir yanım eksik olmayacaktı. Onu çok özlemiştim. Tüm bu düşüncelerden sıyrılma mı sağlayan servisin kornasıydı. Hemen çantımı alıp evden çıktım. Servise bindiğimde her zamanki gibi kulaklığımı takıp çalan müziğe eşlik ediyordum. Servisimiz durduğunda sıkıcı bir günün başlangıcı yeniden hatırlattı kendini. Adımlarımı okula doğru yönlendirdiğimde sert bir şeye çarpmamla yere düştüm. Duvara mı çarptım diye düşünürken " Önüne baksana!" lafını duyunca sinir kat sayım ikiye çıktı. Başımı kaldırdığımda bu kadar yakışıklı biriyle karşılaşacağımı hiç düşünmüyordum. "Ağzını kapat ağzını!" demesiyle daha çok rezil olduğumu anladım. Ayağa kalkıp yürüyen ego deyip bir hışım oradan uzaklaştım, o an ne diyeceğimi bilemezken içimden saydırıyordum ismini bile bilmediğim yürüyen egoya. Sınıfa gidip yerime oturduğumda hala sinirliydim. Arkadaşım Cansu bir şeyler olduğunu anlamıştı "Neyin var?" diye sorduğunda "Hiç bir şey." deyip geçirmiştim. Ders Tarih'ti hadi ama sabah sabah bu dersi dinleyecek değildim. Hocamızın geldiğini topuk seslerinden anlıyordum. Tabiri caizse bayan tıkıdık dememde bir sakınca görmüyordum. O halde ben de bir şeyler karalayabilirdim. Ders başlayalı yirmi dakika olmuştu zaman neden bu kadar yavaş geçiyor ki.? Sınıfın kapısı açıldığında umursamamıştım bile, önümdeki kağıdı karalamaya devam ediyordum. Ta ki müdürümüz yeni sınıf arkadışınız Bartu diyene kadar. Başımı kaldırdığımda ikinci bir şok yaşadım. Bu..bu yürüyen egoydu. Bu kadar da tesadüf olamaz diye tıslamıştım. Cansu ise "Sinem çocuğa bak Allah'ım analar ne evlatlar doğuruyor!" diye kendi kendine konuşuyordu. Yürüyen egoyla göz göze geldiğimizde pis pis sırıtışı midemi bulandırmıştı. Müdür Bey Bartu'yu boş bir sıraya yönlendirirken o boş sıranında önümde olmasına tekrar küfür ettim. Gelip önümüze oturdu bir de yüzsüz. Cansu hemen elini uzatıp tanışma faslını başlattı. Şu çocukta ne buluyorsa tamam yakışıklı olabilir ama kendini beğenmiş işte. Aradan aylar geçmişti bu süre içinde üzerime kahve döken de,sınavdan düşük almama sebeb olanda ve herkesin içinde beni rezil edende şüphesiz Bartu'ydu. Onu tanımadan önce hayatım ne kadar da sıradandı ev-okul arasında mekik dokuyordum ama şimdi..Onu düşünüyordum.
Bartu'dan
Bu kızı ilk gördüğüm günden beri ondan hoşlanıyordum. Her kızın davranışlarından nasıl biri olduğunu anlıyordum ama Sinem, o çok farklıydı. Bazen sinirlendiğinde hiç tepki vermiyordu, neye sinirlendiğini bile anlamıyordum. Bazense çok mutlu oluyordu beni kıskandıracak derecede. Gülüşü,onu kimse görsün istemiyordum. Bu kızdan bu kadar etkilenmeme rağmen neden hala ona kötü davranıyordum.? Bana yürüyen ego diyordu ama ben sadece öz güveni tam olan birisiydim. Fazla düşünmeden uyusam iyi olacak, sabah Sineme zombi gibi gözükmek istemem ne de olsa.
Sinem'den
Bu böyle olmayacaktı yarın sabah ilk iş Bartu'yla konuşacaktım egoluğundan vazgeçmeliydi. Sırf bu yüzden okula geldiği günden beri kaç kişiyle kavga etmişti. Uyku düzenimi bozdu bu çocuk, onun iyiliği için onunla konuşmalıydım.
Sabah olduğunu yüzüme çarpan güneşle anladım, annemden sonra uyumama izin vermeyenlerde var demek ki diyerek yataktan çıktım ama bugün daha heycanlıydım. Bartu ile konuşup kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini söyleyecektim. Kahvaltımı yapıp çıktığımda okula yürüyerek gitmeye karar verdim belki geç kalacaktım ama olsun buna ihtiyacım vardı. Kulaklığımı takıp ilerlemeye başladım. Kaldırımda yürürken birisinin kolumu tutmasıyla neye uğradığımı şaşırdım, tam bağıracağım sırada Bartu'nun yüzünü görmemle biraz olsun sakinleşmiştim. "Gerizekalı mısın oğlum ne öyle kolumu tutuyorsun!" diyerek bir güzel azarladım. "Ne yapayım ya arkandan o kadar bağırdım herkes duydu bir sen duymadın." dedikten sonra kulaklığı salladım. "Benim suçum mu takmasaydın." diyerek yine ukalalık yaptı.Cevap bile vermeden ilerlemeye devam ettim. Yanımda yürüdüğünü fark etsem de bir şey demedim. Biraz yürüdükten sonra bir şey diyeceğini hissettim. Ona doğru döndüm, tek kaşımı havaya kaldırıp "evet" dediğimde böyle bir şey beklemediği çok belliydi. Anlamadım dediğinde, söyleyeceğin şeyi dinliyorum diye cevap verdim. "Yok bir şey demeyeceğim." dedi. O zaman ben konuşmalıydım. Peki, benim diyeceklerim var dediğimde bir kafede oturmayı teklif etti ben de reddetmedim. Şu an Bartu'yla aynı masada oturduğumuza inanamıyordum birkaç ay önce nefret ettiğim çocukla şimdi aynı masadaydık. Garson geldiğinde iki sıcak çikolata söyleyip sessize bekledik. Üç-beş dakika sonra sıcak çikolatalarımız gelince söze başladım. "Bak Bartu sen tuhaf birisin bazen iyi yönünü görüyorum bazen ise o iyilikten eser kalmıyor içinde ve ben iyi sen'e inanmak istiyorum. Senin bu egon tüm insanları senden uzaklaştırıyor. Çevrendekileri kırıyorsun, sadece sen varmış gibi yaşıyorsun bu egodan başka bir şey değil ve sen bu huyundan vazgeçmelisin. Bana yaptıklarına rağmen bu masada oturuyorsam sana inandığım için." diyerek Bartu'ya söz hakkı vermiştim. İlk önce sustu, fincanını yavaşça masaya bırakıp anlatmaya başladı. "Haklısın Sinem insanlar benim hep kötü yanımı görüyor. Senin farklı olduğunu baştan anlamıştım şimdi ise iyi biri olduğumu söyleyip bana herkes gibi bakmadığını belirttin. Ben küçükken babam,annem ve ben çok mutluyduk, babam hep özgüvenimin tam olmasını söylerdi. "Ne olursa olsun kendine güven oğlum, boynunu öne eğme" derdi. Babam vefat edince annem de akli dengesini yitirdi. Artık kendi hayatımı bir başıma düzene sokmalıydım. Hep güçlü oldum ve bu özgüven meselesini belki de egoya çevirdim farkında olmadan. Sana çok teşekkür ederim bu konuşmayı benimle gerçekleştirdiğin için" diyip elimi tutmuştu. İşte gerçek Bartu buydu anlayışlı,ılımlı, göründüğünün aksine çok daha farklı. "Bartu benim de babam vefat etti Allah'ım ikisininde mekanını cennet etsin ama bize söylenenleri yanlış idrak edip hayatımızı ona göre şekillendiremeyiz. Şu an doğruyu bulmana çok sevindim ve ben her zaman yanında olacağım." diyerek güven verircesine elini sıktım. Elimi tutup "Hep yanımda ol Sinem sana ihtiyacım var." dediğinde ise mutluluğum iki katına çıktı. Ayağa kalkıp birbirimize sarıldık. Her ne kadar özgüven ve ego ayrımını yapabilmiş olsa da, o hep benim yürüyen egom olarak kalacak.
Bartu'dan
Bu kızı ilk gördüğüm günden beri ondan hoşlanıyordum. Her kızın davranışlarından nasıl biri olduğunu anlıyordum ama Sinem, o çok farklıydı. Bazen sinirlendiğinde hiç tepki vermiyordu, neye sinirlendiğini bile anlamıyordum. Bazense çok mutlu oluyordu beni kıskandıracak derecede. Gülüşü,onu kimse görsün istemiyordum. Bu kızdan bu kadar etkilenmeme rağmen neden hala ona kötü davranıyordum.? Bana yürüyen ego diyordu ama ben sadece öz güveni tam olan birisiydim. Fazla düşünmeden uyusam iyi olacak, sabah Sineme zombi gibi gözükmek istemem ne de olsa.
Sinem'den
Bu böyle olmayacaktı yarın sabah ilk iş Bartu'yla konuşacaktım egoluğundan vazgeçmeliydi. Sırf bu yüzden okula geldiği günden beri kaç kişiyle kavga etmişti. Uyku düzenimi bozdu bu çocuk, onun iyiliği için onunla konuşmalıydım.
Sabah olduğunu yüzüme çarpan güneşle anladım, annemden sonra uyumama izin vermeyenlerde var demek ki diyerek yataktan çıktım ama bugün daha heycanlıydım. Bartu ile konuşup kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini söyleyecektim. Kahvaltımı yapıp çıktığımda okula yürüyerek gitmeye karar verdim belki geç kalacaktım ama olsun buna ihtiyacım vardı. Kulaklığımı takıp ilerlemeye başladım. Kaldırımda yürürken birisinin kolumu tutmasıyla neye uğradığımı şaşırdım, tam bağıracağım sırada Bartu'nun yüzünü görmemle biraz olsun sakinleşmiştim. "Gerizekalı mısın oğlum ne öyle kolumu tutuyorsun!" diyerek bir güzel azarladım. "Ne yapayım ya arkandan o kadar bağırdım herkes duydu bir sen duymadın." dedikten sonra kulaklığı salladım. "Benim suçum mu takmasaydın." diyerek yine ukalalık yaptı.Cevap bile vermeden ilerlemeye devam ettim. Yanımda yürüdüğünü fark etsem de bir şey demedim. Biraz yürüdükten sonra bir şey diyeceğini hissettim. Ona doğru döndüm, tek kaşımı havaya kaldırıp "evet" dediğimde böyle bir şey beklemediği çok belliydi. Anlamadım dediğinde, söyleyeceğin şeyi dinliyorum diye cevap verdim. "Yok bir şey demeyeceğim." dedi. O zaman ben konuşmalıydım. Peki, benim diyeceklerim var dediğimde bir kafede oturmayı teklif etti ben de reddetmedim. Şu an Bartu'yla aynı masada oturduğumuza inanamıyordum birkaç ay önce nefret ettiğim çocukla şimdi aynı masadaydık. Garson geldiğinde iki sıcak çikolata söyleyip sessize bekledik. Üç-beş dakika sonra sıcak çikolatalarımız gelince söze başladım. "Bak Bartu sen tuhaf birisin bazen iyi yönünü görüyorum bazen ise o iyilikten eser kalmıyor içinde ve ben iyi sen'e inanmak istiyorum. Senin bu egon tüm insanları senden uzaklaştırıyor. Çevrendekileri kırıyorsun, sadece sen varmış gibi yaşıyorsun bu egodan başka bir şey değil ve sen bu huyundan vazgeçmelisin. Bana yaptıklarına rağmen bu masada oturuyorsam sana inandığım için." diyerek Bartu'ya söz hakkı vermiştim. İlk önce sustu, fincanını yavaşça masaya bırakıp anlatmaya başladı. "Haklısın Sinem insanlar benim hep kötü yanımı görüyor. Senin farklı olduğunu baştan anlamıştım şimdi ise iyi biri olduğumu söyleyip bana herkes gibi bakmadığını belirttin. Ben küçükken babam,annem ve ben çok mutluyduk, babam hep özgüvenimin tam olmasını söylerdi. "Ne olursa olsun kendine güven oğlum, boynunu öne eğme" derdi. Babam vefat edince annem de akli dengesini yitirdi. Artık kendi hayatımı bir başıma düzene sokmalıydım. Hep güçlü oldum ve bu özgüven meselesini belki de egoya çevirdim farkında olmadan. Sana çok teşekkür ederim bu konuşmayı benimle gerçekleştirdiğin için" diyip elimi tutmuştu. İşte gerçek Bartu buydu anlayışlı,ılımlı, göründüğünün aksine çok daha farklı. "Bartu benim de babam vefat etti Allah'ım ikisininde mekanını cennet etsin ama bize söylenenleri yanlış idrak edip hayatımızı ona göre şekillendiremeyiz. Şu an doğruyu bulmana çok sevindim ve ben her zaman yanında olacağım." diyerek güven verircesine elini sıktım. Elimi tutup "Hep yanımda ol Sinem sana ihtiyacım var." dediğinde ise mutluluğum iki katına çıktı. Ayağa kalkıp birbirimize sarıldık. Her ne kadar özgüven ve ego ayrımını yapabilmiş olsa da, o hep benim yürüyen egom olarak kalacak.
Güzel başlamışsın ve bitirmişsin.Başlığınla hikayen uyumlu olmuş.Bu başarının devamını beklerim...
YanıtlaSilYazın akıcı ve güzel olmuş. Sadece yazım yanlışın var o da "çantamı" kelimesinde "a" harfi yerine "ı" harfini yazmışsın. Yazılarında başarılar..
YanıtlaSilwattpad tarzı olmuş ama zaten wattpad romanlarını seviyorum güzel olmuş
YanıtlaSil